Olmayan Rüzgarda Uçurtmasını kaybeden adam !

keşkeler ve sayıklamalar..

Çarşamba, Aralık 31, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok





Sana kızgın değilim, mutsuz olmanı asla istemem bilirsin. Geçen gece  "sus dedim . düşünme arana koca bir hayat girmiş o kadını ." diye yazdım kendi kendime . Sonra da ekledim; "tanrı sana şarkılar söylemez. derdini bir tek o bilir de diğerleri anlamaz, dinlemez." fakat sonra tanrı'nın gönderdiği şarkılar geldi yine kulağıma. Tanrı mı gönderiyordu ki. Arayış her şarkıda bir noktada görünen kaybolmayan sen. Sana neler söylemek istiyorum bir bilsen. anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki, kelimeler, cümleler anlamını yitiriyor.

bir hayattan bir hayale ..

Perşembe, Aralık 18, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Denizin İçinde, Denizim içimde.. Bome


Geçmişin acısı hiç geçmeyecekmiş gibi. Aktivitelerden yorgun düşüp kendimde olmadığım günde , deli gibi çalışıp kafayı resetleme çabalarımdan sonrada n e yaparsam yapayım, ne kadar kendimi avutursam avutayım çıktığım nokta aynı hep. Küçük bir sevginin koca çınar gibi bana battığı, ve bu batığın gittikçe kötüleşen yaşamımda acıları hatırlattığı gerçeği.

Hayat ile hayalin arasındaki farkın bir harften çok daha fazla olduğunu bu yaşamda öğrenmem genç yaşlarıma denk gelmiş olmalı. Zamanında size sarfettiği kelimeleri sizden sonra 3-5 insana daha sarfetmesini gördüğünüzde wow kalıyorsunuz ilk zamanlar . Lan nasıl yazabilir hani sadece bendim filan diye geçiştirirsiniz içinizde. Ama özgürün dediği gibidir yaşam. Hiçbirşey unutulmaz. Ne yapılan ne ona yaptıklarınız.

Facebook'u Zazaca Kullanın


Facebook sonunda Zazaki/Kirmancki dilinde de yayına geçti. Hala küçükte olsa çeviri hataları olsa da Facebooku zazaca kullanabilirsiniz. Türkiyede en çok konuşulan 3. Dil olan zazaca unesconun unutulan, kaybolan diller listesinde.

Çevirilerde küçük hatalar mevcut , malum gramer açısından tam olarak oturtamadık dilimizi. Sizde çeviriler ekleyebilir böylece dilin sanal alemde de olsa bir şekilde gelişimini sağlayabilirsiniz.

hayat bir kartel gibi aldıkça daha çok ister senden.

Pazartesi, Kasım 10, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok
İnsan yaşamı boyunca çevresindeki ,  yakınındaki insanlara bir şeyler verdikçe daha da hafiflemeli idi yükü . Bu böyle olmalıydı. Böyle umuyorduk en azından. Ne kadar verirsen iki katını geri aldığın bir hayatta yaşadığının farkındalığına çok sonradan varmadan önce.

Nedense yaşamım boyunca hep unutmak istediklerimi unutamayıp sürekli bir loop'a* düşme hali var bende. İlk zamanlar tanıyan insanların ne kadar neşeli olduğumu düşünürken tanıdıktan sonra bir çeşit depresyon yaşadığımı düşünenler var. Çok yakınımdakilerin ise deli lan bu dediklerini kulaklarımda hissediyorum. His derken belki bu hayatta güvendiğim nadir şeylerden biri . Yanılma payım çok düşük yada göt'üm kalkmış öyle sanıyorum. Yanıldığım şeyleri düşündükçe ikinci şeyin olma ihtimali daha yüksek geldi .

tabiatım kurusun.

Salı, Ağustos 05, 2014 Yazar: ters LALE... , , Yorum yok

Balığın yaşadığı suda kendini bilmemesi gibi belki yaşamlarımız, en değerli öznelerimizi farkedemeden yaşıyoruz , ha yaşamak buysa diyenler de lan diye bağırmaya başlayabilirler . Yaşam çizdiğiniz yol değil ki . Çizdiğiniz yola rağmen içine düştüğünüz durumun analiz edilmiş sonucudur sanırım. Giderek ağırlaşan hastalığım bedenimdeki burukluk, gider ayak insanlara bişeyler verme çabası. Düpedüz salaklık oluyor bazen zorla yardım etmek . Bırak düşsün diyorum sonra boşver lan yazıktır diye devam ediyorum . Naparsın tabiatımız böyle..

Tabiat demişken ondan mıdır emin değilim. Değiştiremediğim huylarım çok fazla yoktur. Değişebilirim çok kolay. Eskiden pembe gömlek giymez, converse öcü gibi bakardım şimdi onlarsız çıkmıyorum gibi. Hayat deneyimler herşey belkide deneyerek tadarak oluyor ? Kim bilir. Tabiki sen  bilecen başka kim bilsin.

Hayatta nedense herşeyi köküne kadar hatta kökününde altında bişeyler kalmışsa diye bakar zorlarım . Bundan dolayı deli diye etiketleyenler, bazen acıyanlar bazen beni anlamayıp anlıyorum dostum seni diyenler de oldu :) gariptir ki sanki düşüncelerini okuyormuşcasına güldüm onlara. Teşekkür ettim. Bazen susmaya devam ettim bazen anlatmaya.. Gider ayak değişmeye çalıştım. Dertlerimi anlatınca belki anlaşılırım diye de az uğraşmadım değil. Tabiatım kurusun bir yere kadar bir yerden soraa he deyip geçiveriyorum.

Uyumak ihanet gibi.


Çok zaman geçmedi evet koskoca 3 gün geçti Soma'daki madenci katliamından. Evet yalnış kullanmıyorum katliam. Yüzlerce işçinin toprak altında zehirlenmesi, belki bazılarının yanması, bir daha çıkamayacak olmaları. Bu durumda bile insanların umursamaz tavırları, kahkahaları, mutlu olabildikleri halleri var. Hangi dünyada yaşıyorlar onlar ? Biz mi yanlış evrendeyiz.

Olayı ilk öğrendiğim andan beri üzerimde bir çöküntü var. Düşünüyorum , düşünüyorum ne aklım ne vicdanım bir şekilde bu olaylara anlam veremiyorum. Salak salak gülüyorum bazen kendime o gülmeler bile biran ne yapıyorum lan ben demeden öteye gidemiyor. 

İnsanların internetten yaptığı yorumlar, dolmuşta , sokakta duyduklarım benim insan olmaktan utanır hale getirdiler. Gerçekten bu kadar ahlaki olarak çökkmüş bir toplumda olduğumuzu sanmıyordum , bunların gelir geçer olduğu kanısındaydım seçim öncesi. Ama aslında bunların birer gerçeklik olduğu  gerçeği ile duvara tosladım sanırım. Çok sabırlı değilim ama bu sefer çok fazla sabır gösterdim insanlara karşı. Ölümü bile meşru hale getirmeye çalışan kokuşmuş vicdanlara karşı. 

Çok düşündüm ilk gece, acaba o insanlara ne diyecekler ne diye ikna edecekler o insanları. Acılarını hafiflettmek için ne yapabilirler. Ki o acı gittikçe daha da kanayacak malesef aileler için. Hergün daha fazla hatırlayacaklar belki de. Yoklukları alışılmaz bir hal alacak. Anneleri, çocukları, eşleri, sevgilileri , hayalleri vardı orada cansız yatan bedenlerin. Neden diyorum hala? Çok basit neden... Bu katliam herşeyin sonucu, sonucu görerek bunlar yapılırken neden kimse müdahale etmedi. Etmek istemedi. Herşey paraydı onlar için de kim göz yumdu bütün bu olanlara. 

Ölen insanlar üzerinden siyaset yapmayın ha dediler. Kendileri siyaseti ölümden ötesine kadar taşımışlarken, rabiadan, suriyeden, somaliden dem vururken ta yanı başlarını somayı göremezler. İş kazası ya normaldir diye geçiştirmeye çalışırlar... He haklısınız biz de yedik. Fark ettiniz mi kimse ağlamadı bu sefer. Kendini bilmez eski bakanlardan birinin bir lafı vardı . Baba için en acı şey cocugunun gözaltısını en son onun duyması diyiveriyordu yerden bitme adam. Ya eşini, cocugunu, kardeşini, kuzenini, cesetlerini fotoğraflardan tek tek göstererek teşhis etmenin acısını sen anlayabilir misin ?

Öyle bir yere gidiyoruz ki umud sanki bizim kapılarımızdan uzakta hiç gelmeyecek gibi. 

Her gece 2-3 paket sigara ile sabahı anca çıkarabiliyorum. Beynim anlam veremiyor bu kargaşaya belki hayatta en çok sorduğum soruya ben de cevap bulamıyorum. Neden diyorum neden. Bunlar oldu tamam da hala bu yapılanlar neden? Bu iktidar hırsı neden? Bu insanlar nasıl mutlu olabiliyorlar yarın kalkıp nasıl gülebilecekler diyorum . Sonra vicdanları var mıydı ki diyor içimde ki ses. Uyuyamıyorum . Normalde de uyuyamazdım zaten. Ama şimdi uyursam ihanet etmiş gibi olurum diyorum. Uyumamaya çabalıyorum. Sonra bir sigara bir sigara. Burun kanamamı bile aldırış edemiyorum artık ölürsek ölelim kimin ne değeri var ki ? Değişmeyecekse yaşayınca bişeyler eğer değiştiremeyeceksek bizde ölelim .. Ölelim ki o madenciler boşuna ölmemiş olsun. Toplu kurtaralım evreni bu pisliklerden. Ya da topyekün bırakalım onlara buraları. 

Ben sevdiğimden canımdan ,  birgün faceye bişey yazmasa, izban kamera sistemine giremesem birgün göremesem onu, iyi olduğunu bi şekilde haber alamasam duvarları yumruklarım ta ki hareket edemeyecek hale gelene kadar. Ya orada ölen insanlar onların hayalleri , gelecekleri , umudları, aileleri . O düşleri ne olacak. Unutmayacağız demek ne çok isterdim. Sizi her nesile her sınıfta her sokakta anlatacağız demeyi. Bak şerefsiz sermaye yüzünden burada yüzlerce insan öldü binlerce aile acı içinde bırakıldı ve ondan sonra herkes cezasını çekti artık kimse ölmüyor demeyi. Buna ben inanmıyorum. İnanamıyorum. 

Sabaha çok bişey kalmadı. 

Çok şey değil istediğimiz. Bunlara inanabileceğimiz bir dünya örebilmeli. İnsan hayatının herşeyden öte değerli olduğunu anlatabilmeli. Anlayabilmeli. 

Çok Şey değil.

Değil. 


Kendinize iyi bakın . Cut. 

Madencinin kaderi...

Çarşamba, Mayıs 14, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

bugün herşeyi bir kenara bıraktım. Kitap okumadım, gazete almadım, pc bile açmadım arayanların telefonlarını bile açmadım. çarşıya gittim arkadaşımın yanına uğradım az lafladık, çinden gelen parcaları aldık yemek yedik, biraz sohbet ettik derken öle boktan hayat derken konuş konuş akşam ettik. oktayı aradım bi gun önce sözüm vardı konsere gidecem sende gel tamam la geliriz demiştim. gelemeyecem demek için konserde olmamış halbuki. eve geldik oturduk biraz, 4 madenci ölmüş dediler, bişey diyemedim gene suçu işçiye yıparlar dedim geçtim. telefonu söktük onunda içine ettik paramparça oldu. Boşver dedik çorbacıya corba içmeye çıktık, hiçbişeyden habersiz herkes gülüyordu garip bişey yoktu.
sonra işçi işveren kapitalizm para insan aşk saçmaladık saatlerce park park dolastık ikinci paket sigaramı da bitirdim. okulun oradaki kafelerin önünden geçerken bugün işler süperdi ya tatlı bi yorgunluk vardı dedi kafenin sahibinin biri. yaz geliyor ya ondandır dedim içimden.
park park gezdik eve geldik saat 3. içimiz sıkkın herşey bokktan . arkadaş eline pcyi aldı her zamanki oyununu oynayacak ben gitarı aldım evindarı mırıldanırken şak diye haber geldi. 157 ölü. yok ya yalnış gördüm sandım. öyle de kaldım...
bir insanın acısına dayanamıyorken yüzlü rakamlar. kameraların karşılarına geçip hangi yüzle ne açıklama yapacaklar diye düşündüm. bildiğim bütün küfürleri etmeye başladım.. arkadaş kader der geçerler dedi... kader..
bu kadar işçinin ölümü, bu ihmalleri hala kadere bağlayacak kadar gerizekalı olamazlar diye düşündüm. 2 saattir mal mal düşünüyorum. ya sevenlerine ne diyecekler, ne açıklama yapacaklar ne ne ne..
bu kadar ölümü, cinayeti katliamı bir grizuya bir kadere bağlayacak kadar kokuşmuş beyniniz varsa gidin o tanrılarınızı ateşe atın o tanrıları taşlayın.
yok öyle dünya..
yok lan
yok
yok yok

Memler, Memetik ve Akıl Virüsü

Cuma, Mayıs 09, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok

Düşünceleriniz her zaman kendi düşünceleriniz değildir. Siz düşünceleri kaparsınız-- düşünceler size, hem doğrudan diğer insanlardan hem de dolaylı olarak akıl virüslerinden bulaşır. İnsanların bu en basit fikri bilr düşünmekteki isteksizliği bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmanın iyi bilinmemesinin en muhtemel sebebidir. İleride göreceğimiz gibi, insanların hoşuna gitmeyen fikirler pek tutulmazlar.
  Belli bir akıl virüsünden bize bulaşan programlamanın faydalı mı yoksa zararlı mı olduğunu hemen anlayamamamız ise sorunu daha da vahim hale getirmektedir. Kimse beyni yıkansın diye, Guyana'ya taşınmak ve intihara kalkışmak için bir dini örgüte katılmaz. Genç Bill Gates Harvard'da poker oynama alışkanlığına kapılmıştı. Bu onu derslerinden alıkoyduğu için zararlı bir alışkanlık mıydı yoksa okulu bırakıp Microsoft'u kurmasında ve milyar dolarlar kazanmasında etkisi olduğu için faydalı mıydı?

Tek Anlatıcı onlarca Karakter: Korkma Ben Varım

Perşembe, Mayıs 08, 2014 Yazar: ters LALE... , , Yorum yok

Murat Menteş - Korkma Ben varım adlı kitabı üzerine bir kaç küçük cümle kurmak gerek diye düşündüm.


İki yarayı birleştiren yara diye başlıyor kitap. Yarası olanların okumaması tavsiye edilir :) "aşktan kaçış varsa bile kurtuluş yoktur" diye aklımda unutamadığım bir söz de kazıyor arada kafaya. 

Adını sık sık duyuyordum uzun uykusuzluklar sonunda kitabı kütüphanede araya araya buldum. Gundi'nin biri gidip dublörün dilemmasını almış aslında ilk onunla başlamak gerekiyordu sanırım. 

Ben kitaptan gerçeklik beklerim, öyle ki kitabı kapattıktan sonra beynimde filler sevişssin, kafamda silahlar patlasın bişeyler ciddi ciddi canlansın isterim. Malesef kitabı elime almamla bu Fu arkadaşın  hikayesiyle gerçeklikten öteye biraz komik olsun diye yazılmış bir kitap olduğu kanısı bulaştı .

Wampirin gecesi

Salı, Nisan 29, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok
Evet evet vampir sayılırım artık. Ayda yılda 3-4 gece uyku uyuyabilmek bir onlara mahsus sanırım. Yada herkes uyurken ben enerjik bi şekilde ayakta olmam. Gündüz yatakta hareketsizce düşüncelere dalmak arada,3-4 sigara sonra kusmalar gene. Bazende hastaneye gidip şikayetlerini sıralayıp daha sonra güzelcecik serum ve bir soğukluk sonra vampirlik gene biter.

Bu aralar şiir yazmaya tekrardan başladım. Neden bilmiyorum. Bir dizeyle içimdeki yükü hafifletebileceğimi sandığımdan olmalı.

Zopo Türkiye Faciası Round:2




Zopo Türkiye'de eşi benzeri görülmemiş bir pazarlama faciası yaşayan benimde bunu gördüğüm bir firma.
Daha önce Zopo hakkında. Bir pazarlama faciası olarak Zopo adıyla bir makale yazmıştım. Onun devamı niteliğinde o süreçten bugüne kadar olanları birer birer yazacağız. Firma söz verdiği tarihi her zaman ki gibi gene tutamadı sanırım bu 3 oluyor. İşin garibi siparişi alırken insanlardan fatura bilgilerini bile daha alamamış. Bugün gene ortalık karışıktı gümrükten resimler geldi, sonra açıklamalar ürünlerin gene ertelendiğini hala ellerinde olmadığı gerçeği vurdu insanların yüzlerine. 


Acemilik konusunu şurada uzun uzadıya tartışmıştım oradan çıkalım .. 


 Ben bu telefonu çok istemiyordum açıkcası. Bir arkadaşımın bana söz vermesi ve verdiği sözü tutacam deyip durması sonucu bu telefonu bana aldı. Aldı almasına ama 20 gündür verilen sipariş sonrası ortada hala telefon yok ama telefonu savunan bir güruh var. Öyle ki bu güruh kah sinirleniyor kah insanlara hakaret ediyor filan. Tek mesele 800-900 tl verdikleri telefonun piyasadaki muadillerinin üzerinde performans veriyor olması. Bu nedenledir ki telefonlarıyla adam olduklarını sanıyorlar. Arkadaşıma kalkıp forumdan dedesi yaşındaymış ki bunu utanmadan söyleyebiliyor sso nickli adamcağız kendileri jinekolog olur danam olsun onun doğumunda gözlerini bile açtırmam  adamcağız bişeyler bilmeden firmanın arkasında saf tutmaya başlamış bile. Kim bilir ilk siparişi verdi ya kendisine bir kulaklık hediye etmişlerdi ondan olmasın. 

yoksan sen.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Sen yoksan
herşey ters gider
belki yağmur yağar gibi yapar gene
içimde ki hasret vurur ha vurur
o sızı akışkan hale gelir.
sümbüller ve güller küser bana
solar, türküler acı acı şeyler söylerler.

Sen yoksan
içimdeki sızı
yanar da yanar.

Sen yoksan
bende olamam o gün.
dayanamam ben hasretine
bekleyemem
içimdeki bu ateş
harlanıp da durur.
Daha da bekleyemem

sen yoksan
ben de...

26.04.2014 / denizli

Dip noktasında.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok


Son zamanlarda yazdığım mektupları toplayıp kitaplaştırmayı düşündüm gene. 

Ne çok şey yazmışım sana. Bize... 
Şimdi sanki gitmek ile kalmak arasında bir noktada; arafta kalmış haldeyim. Hayallerde mi yaşıyorum gerçeklerde mi anlamak benim için çok zor bir noktada şuan. Hayatta tutunmak isterken tutunacak dalının olmadığını anlamak gibi belki. Belki işte.. 

eğer o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiç bir zaman duyulmasaydı eğer. daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer. gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. sen gittikten sonra yalnız kalacağım. yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! 
Can yücel. abimizin Can babamızın şiiri. Düzyazıdan pek bir farkı da yok farkettiyseniz okuyabildiyseniz tabi. Bazen ben konuşmasam çatlarım modunda yaşıyorum. Aslında çok fazla susuyorum, yazdığım  bunca şeyden sonra sustuğumun birer kanıtı olmalı bu. Geçmişten günümüze sakladığım çok fazla anım var sanırım. Geçmişteki şeyler geçmişte olduğu için mi bugüne gelemedikleri için mi önemli. Ne diyorum ben gene. Bu ara ölümü o kadar çok düşünür oldum ki. Çıkmaz sokaklarda sek sek oynar gibi, koşarcasına geçerken duvarlar duvarlar, gelirken üzerime kaçacak yer, dinlenecek bir yer bulamıyorum. Uykular kabuslar herşey gittikçe çirkinleşiyor. Ne yapmalı. Bilmiyorum...

Bazen su muyum buz muyum diye düşünüyorum. Su gibi akıp gidebilir miyim? Gidebilsem konuşur muydum. Buz gibiyim sanki kırıldım toparlanamıyorum. Kendimde değilim, gelemedim. 2 yılı geçti eskiden daha güzel günleri sayarken şimdi ne zaman kurtulurum diye düşünüyorum. Çıkabiliyor muyum? Hayır gene hiç işin içinden çıkamıyorum. 

Kendimle fazla kavga eder haldeyim. Tartışmaların sonuçları genelde fazala uzun ve nötr. Doğru yolu bulamamış . Dibe çöktük mü iyice acaba. "İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.” demiş Webster abimiz. Doğru mudur ki? 

Ne önemi var sen yokken. 

Hadi kendinize iyi bakın cut!




aynanın tek yüzü...

Perşembe, Nisan 24, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Umud dolu yaşamım
teslim oluyor geceye...

geceleri dalgalar kıyıya vururmuşçasına
vuruyor yüreğime.

öyle bi sevda ki bizimkisi
hem en uzak hem en içten
en yakın...

aynalarda tek başımayım
suretin içimde

her bakışta seni görmek istercesine
inatla didik didik arıyorum seni

ayna kırılsa sen çıksan oradan
sonra sonra gitmesen
gitmesek..

bu masum odada
kadınımla kalsam sadece sarılsam
sonrası mı..

senden sonrası yok.


Perşembe, Nisan 24, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok
Umud dolu yaşamım
teslim oluyor geceye...

İnce bir nokta : dayanma noktası

Çarşamba, Nisan 23, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok

Herşeyin bir dayanma bir kırılma anı olur diyorlar. Bazen ansızın , bazen hemencecik olabilir diye de ekliyorlar. Dönüşü olmayan yollara girilen, kararların keskinlikten öteye gittiği bir yol. Artık ondan sonrasının ne kadar önemi vardır tartışılır. Ne kadar iyi olmaya çalışsanız da boktan yere geldiğinizi anladığınızda yaptığınız hiçbirşeyin attığınız hiçbir adımın yeri yok. O saatten sonra değiştiremediğiniz dünyanıza hapsoluyorsunuz. Yavaş yavaş ölüyorsunuz ama yok ya ölüm böyle zor olmamalı. Ölmüyorsunuz her an o acıyı daha da yaşıyarak nefes alıp verebiliyorsunuz. Korkuyorsunuz. Ölmemekten korkuyorsunuz . Ölümü bazen kurtuluş görüp ölemiyorsunuz. 

Beynim bir kargaşa içerisinde , düşünceler birbirlerini gömüyorlar. Kalbim gene dinlemiyor, keza mantık galip gelemedi bende gene. Yada mantıklı olan buydu. Kendi doğrularım herşeyden üstündü, acı da verse devam etmeliydi. 

Bir Pazarlama Faciası olarak : Zopo Tr

Şimdi Zopo nedir diyeceksiniz eğer telefon ve mobil dünya ile fazla alakanız yoksa. Zopo çinin önde gelen telefon üreticilerinden biri. Uygun fiyata iyi mtk işlemcili telefonlar üretiyor ki , malzeme kalitesi olarak Çin ürünleri içinde en iyi bir iki firmadan biridir.

Zoponun bu ara önemli olmasının bir nedeni ise Zopo markasının türkiyeye bir disbirütör aracılığıyla giriyor olması ve bu telefonların tam bir Fiyat/ Performanas ürünü olarak görülmesi. Tıpkı General mobile gibi.  Dg Tech olarak bilinen bir firma Zopo ile anlaşarak türkiye bayisi olmuş durumda. Zopo bunu facebook sayfasından da doğruladı. Şimdi gelelim asıl meseleye bu telefon türkiyeye gelecek ama bu yapılan pazarlama ve hatalar nedeniyle firmaya iyi yansımayacak. Kendimce firmanın yaptığı hata ve davranışları bir sıralama gereği duydum. 

Linux Grub Ekranı Sıralama değiştirmek


Geçen bir arkadaşımın (toprağ'ın)  netbook'una linux mint kurdum. Aşağı yön tuşu vs benzer bir kaç tuş çalışmıyordu, derslerini yapabilmesi için windows altında çalışan bir uygulamaya ihtiyacı vardı o ara wine filan uğraşamadık windows'a dönmek için bayağı bi uğraşmıştık. Çünki yön tuşu çalışmadığı için aşağı inemiyor windows'a giremiyorduk. Sorun belki fizikseldi ama bir çözümü olmalıydı. Google aramalarında ben pek bişey bulamadım . Sorunumu nasıl çözdüm sizinle paylaşayım. 

Öncelikle grup açılış ekranını değiştireceğiz burada varsayılan olarak bende linux mint var. Bunun için elimizde Grup costumizer gerekli. Bunu da Uçbirim(terminale aşağıdaki kodları girerek yüklüyoruz. )
sudo add-apt-repository ppa:danielrichter2007/grub-customizer
sudo apt-get update
sudo apt-get install grub-customizer
Bu komutları yazdıkdan sonra menüden uygulamayı bulup çalıştıralım. Varsayılan yapmak istediğiniz işletim sistemini seçiniz ve yukarı ok tuşu ile en üste taşıyıp, Kaydet düğmesine tıklayarak değişikliği uygulayınız.(aşağıdaki resimde olduğu gibi. )


Bundan sonra grup açılış ekranında ilk sırada windowsu görebilirsiniz. 

Hadi kendinize iyi bakın. Cut . 

Bu bayram çocuklarınıza ; çelik yelek, gaz maskesi filan alın..


Nedense her 23 Nisan günü çocukları birer gün hatırlar, o günden sonra salıveririz değil mi ? Her bayram günü çocukları anımsar onların önemli olduğuna, geleceğimizi şekillendirecek geleceğimiz olduğuna vurgu yapar da yaparız. En altında taa başbakana eya boşbakana kadar. Kanlı bir tarihe sahibiz aslında. 23 nian ertesi 24 nisan ermeni 4 mayıs dersim soykırımı. Gene nereden nere geldik değil mi ?  Çocuklar diyorduk o şeker yemeyi deli gibi seven, bazen çileden çıkartan bakınca gülümseten herşeyden tatlı o çocuklar. 

anlatıp bitiremediğim..

Cuma, Nisan 11, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

 O kadar yazmışım ki ona; asıl susmak budur bence...

Susmanın benim için pek mümkün bir eylem olmadığını farkediyorum..Hele ki son zamanlar da bi farklılaşma, kendimde bir farkındalık gibi herşeyi tek tek görüp kendimi not alıyorum , neyi neden yaptığımı anlamak istiyorum gibi. İşin içinden gene pek çıktığım söylenemez. Bazılarına göre depresyondayım, bazılarına göre çok içten biriyim, bazılarına göre kör kütük aşığım, bazılarına göre bu bi saplantı. Doktoruma göre ben sürrealistim (ha kesin moral vermek için öyle dedi ). Hayatta kadere de bir nebze yer vermemi söyleyende benim büyük doktorlarım herşeyin bir nedeni olması gerekmiyormuş. Ama herşeyin bir nedeni var ve bu nedenler bazen içimi yemekten beni ben olmaktan almaktan da öteye gidebiliyorlar.

Dersim'deki Alevilik anlayışı üzerine.

Cumartesi, Mart 29, 2014 Yazar: ters LALE... , , , , , , , , Yorum yok

Dersim'deki Alevilik anlayışı, olayların gelişim süreci içinde Anadolu'nun diğer gruplarına göre sert, radikal ve aykırı olmak durumunda kaldı. Ekseriyeti Sünniliğin radikal ekolü olan şafiliğe mensup olan Kürtler, Dersim Alevilerini Kürt olarak kabullenmekte zorlanırken, Türkmen Alevileri ve Bektaşiler ise Dersimlilerin Kürt olmasından doalyı onları kendilerinden saymadılar. hal böyle olunca , Dersimliler herhangi bir tarafa dönük mensubiyet ilişkisi geliştirme zorunluluğu hssetmediler; Sünni Kürtlere de , Türkmen Alevilere de muhalif oldular.

Martin van Bruinessen -  kürtlük türklük alevilik Syf 93