1949 yılında, bir grup bilim adamı Chicago Üniversitesi'nde, "davranış bilimleri" deyimini ortaya attı ve sosyal bilimlerde yeni bir yaklaşım biçimi geliştirdi.
Davranışsal yaklaşım adı verilen bu yeni anlayışın siyaset bilimine uygulanmasından başlıca şunlar amaçlandı:
1-Siyaset bilimini mümkün olduğu kadar siyasal oluşumları tahmin etme ve açıklama yeteneğine kavuşturmak, bunun için de, biyolojideki hücre gibi somut olarak tesbit edilebilecek ve geniş karşılaştırmalara imkan verecek birimler üzerinde çalışılması.
2-Çalışma konularını belirlerken, özellikle, görgül verilerin toplanabileceği ve çözümleneceği teorik önermelerin tercih edilerek, alan araştırmalarına ağırlık verilmesi.
3-Araştırmayı kolaylaştıracak, matematik, istatistik, bilgisayar gibi tekniklerin kullanılması.
Davranışsal yaklaşımı izleyenler, siyasal davranışta keşfedilebilir düzenlilikler olduğunu ve bunların genellemeler biçiminde ifade edilebileceklerini iddia etmişlerdir. Çözümlenmelerinde, siyasal davranışın bizzat kendisini anahtar kabul eden, davranışçı yaklaşıma göre, kabaca, her kurum bir davranış sistemiydi ve siyasal davranış, kurumlar tarafından gerek duyulan siyasal rolleri ifa eden insanlarca gerçekleştirilmekteydi. Davranışçı yaklaşım, hükümet organlarına ve diğer siyasal kurumlara, yasal ve yabancı bir gözle bakılmasını kınıyor, kurumların işleyişinin, o kurumlardaki insanların, nasıl ve niçin davrandıklarının bulunmasıyla anlaşılacağını ileri sürüyordu.
Siyaset biliminin, kurumsal-yasal yaklaşımdan sıyrılıp insan davranışını incelemeye yönelmesinde en önemli katkılardan biri Alman sosyolog Max Weber'e aittir. Toplumsal olayı bireyin eylemiyle ilişkilendiren Weber, siyaset biliminde de bireyin eyleminin olmasa bile davranışların gözlem ve çözümleme birimi haline gelmesinde büyük etkide bulunmuştur.
1950'li yıllarda, büyük bir etkinlik kazanan davranışçı yaklaşım çerçevesinde, çok sayıda alan araştırması yapılmış, kamuoyu yoklamalarına, seçim sosyolojisine yönelik araştırmalara, siyasal partiler ve baskı gruplarıyla ilgili incelemelere sıkça rastlanmaya başlamıştır.
Siyasal davranışçılık, siyaset biliminin gelişmesinde önemli bir aşama oluşturmuştur. Ancak, kimi zaman, yöntem ve teknik tutkusuyla başlayan araştırmalar, anlamsal bir çerçevenin yokluğunda, kısır bir döngü içine girmiş ve amaçsız toplanan bilgi yığınları, ancak, bazı varsayımların oluşturulmasına yaramıştır.
1960'lı yıllardan itibaren, bu eksikliği gidermek üzere, araştırılan konulara, kuramsal bir çerçeveden yola çıkılarak yaklaşılması gerektiği görüşü yaygınlık kazanmıştır. "Yapısal-işlevsel yaklaşım", görgül araştırmalarına kuramsal bir çerçeve oluşturulması yolundaki çabaların en önemlilerinden biri olmuştur.
SBA
0 yorum var:
Yorum Gönder
Yazıya yorumunu yap ;