Olmayan Rüzgarda Uçurtmasını kaybeden adam !

Dip noktasında.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok


Son zamanlarda yazdığım mektupları toplayıp kitaplaştırmayı düşündüm gene. 

Ne çok şey yazmışım sana. Bize... 
Şimdi sanki gitmek ile kalmak arasında bir noktada; arafta kalmış haldeyim. Hayallerde mi yaşıyorum gerçeklerde mi anlamak benim için çok zor bir noktada şuan. Hayatta tutunmak isterken tutunacak dalının olmadığını anlamak gibi belki. Belki işte.. 

eğer o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiç bir zaman duyulmasaydı eğer. daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer. gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. sen gittikten sonra yalnız kalacağım. yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! 
Can yücel. abimizin Can babamızın şiiri. Düzyazıdan pek bir farkı da yok farkettiyseniz okuyabildiyseniz tabi. Bazen ben konuşmasam çatlarım modunda yaşıyorum. Aslında çok fazla susuyorum, yazdığım  bunca şeyden sonra sustuğumun birer kanıtı olmalı bu. Geçmişten günümüze sakladığım çok fazla anım var sanırım. Geçmişteki şeyler geçmişte olduğu için mi bugüne gelemedikleri için mi önemli. Ne diyorum ben gene. Bu ara ölümü o kadar çok düşünür oldum ki. Çıkmaz sokaklarda sek sek oynar gibi, koşarcasına geçerken duvarlar duvarlar, gelirken üzerime kaçacak yer, dinlenecek bir yer bulamıyorum. Uykular kabuslar herşey gittikçe çirkinleşiyor. Ne yapmalı. Bilmiyorum...

Bazen su muyum buz muyum diye düşünüyorum. Su gibi akıp gidebilir miyim? Gidebilsem konuşur muydum. Buz gibiyim sanki kırıldım toparlanamıyorum. Kendimde değilim, gelemedim. 2 yılı geçti eskiden daha güzel günleri sayarken şimdi ne zaman kurtulurum diye düşünüyorum. Çıkabiliyor muyum? Hayır gene hiç işin içinden çıkamıyorum. 

Kendimle fazla kavga eder haldeyim. Tartışmaların sonuçları genelde fazala uzun ve nötr. Doğru yolu bulamamış . Dibe çöktük mü iyice acaba. "İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.” demiş Webster abimiz. Doğru mudur ki? 

Ne önemi var sen yokken. 

Hadi kendinize iyi bakın cut!




0 yorum var:

Yorum Gönder

Yazıya yorumunu yap ;