Olmayan Rüzgarda Uçurtmasını kaybeden adam !

ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir masal, Bir ömür..

Pazartesi, Şubat 29, 2016 Yazar: ters LALE... , Yorum yok
Bilirsin artık inanılacak bir şey değildir masal ama sen inanırsın çünkü yaşamışsındır o masalı bir insanda.


Sen bir kere gittin,bense her gün uğurluyorum der ilhan berk abimiz. Sanki benim ki de öyleydi. Elimizde patlamış bir balon gibi kaldı. 10 yıl oldu o balonu alalı. Çok güzel günler geçti, kötü günleri hatırlamadık sanki. Her yeni gelen gün yeni güzellikler getirsin diyeydi bütün çabam.

Sevgi En Büyük İhtiyaç

Pazartesi, Şubat 15, 2016 Yazar: ters LALE... , , Yorum yok


Sevgili nedir ? İhtiyaç mı , boş zamanlarını geçirdiğin kimseler mi, yoksa iş olsun diye beraber geçirilen zamanlar mı ? Sevgilisiz yaşayamam, bunalıma girerim ölürüm diyen tipler de yok değil bu zamanlarda.


Sevgi günümüz toplumunda tüketiminde içine girmiş, tükettiğimiz nesneler haline gelmiş gibi. Sizin birine sarılma ihtiyacınız, egonuzun okşanma isteği ve hatta sevişme dürtünüz doyurulmak bilmiyor. Sürekli bir tüketim döngüsü içerisindesiniz. Yaşam bunu dayatıyor olabilir ancak her dayatılan şeyi kabullenmek ne saçma sapan şeydir.. Sevgiyi'de güzellikleride tüketerek devam ediyoruz.


Herkesin çocukluğunda oynadığı (en azından 90 kuşağının) mario vardı hatırlarsınız. Prensesi kurtarmak için yapmadığı şey yoktu. Bazen düşünürdüm o prenses neden kıymetliydi diye. Düşündüm sonra mario 8 bölüm aşıyorudu prensesi kurtarmak için. Sonra birde bölüm sonundaki canavarla şavaş dur ne yorucu... Her denemede prenses başka bir kaleye geçiyordu, bazense yüzünü görmek imkansızlaşıyordu mario için.. Hey gidi mario..


Ama şimdi ki modern dünya ya bakıyoruz; Herkes kendi karşı cinsiyle yaşadığı yaşamı bir şekilde halka arzı endam etme peşinde . Eskiden birbirinize resim gönderirken bile titreyen eller sosyal medyada durmadan ateş edercesine gönderilip duruyor. Samimiyetsiz yorumlar, gelen bol bol likeler vs vs.. Biz marioda böyle mi gördük :) prensese 1 bölüm sonra ulaşılsaydı böyle mi olurdu ?

Bazen yaşadıklarımı düşündükçe ne mide ne kafam kaldırmıyor. Bir çözüm arayıp duruyorum. Bulduğum gün o formulü halka arz edeceğim. Beynin kalbe karşı kazandığı günü görebilecekmiyim oda meçhul.

Hayatın merkezine sevgiliyi değil sevgiyi koyduğumuz gün kazanacağız belki.Sevgili olması gerektiği için edinilen bir şey değildir çünkü. kıymetli ve zor bulunan bir şeydir, bunu bilir bu insan. sırf yoksunluk hissetmesin diye o kelimenin anlamını eksiltecek ilişkilere girişmez. Girişmemeli..
Ama öyle olmuyor hayatta. Hala sevebilenlere selamlar..

Kendinize iyi Bakın Cut!



boşluk

Perşembe, Ocak 07, 2016 Yazar: ters LALE... Yorum yok
bize ait olmayan dünya burası. kendinle savaşın en şiddetlisi yaşanan..

Bir arayış belkide. Elinizden alınanların, birer birer gidenlerin kaybedilen kaybettirilen değerlerin dönüp dönüp aynı yerlerde sürekli bir aranması da denebilir. İnsan kendi kendini yenebilir mi bilmiyorum. Kendimi ne zaman yendiğimi düşünsem birşeylerimi daha kaybettiğimi düşündüğüm olmuştur bol bol. Artık sigaranın da tadı yok sanki. İçilen çayların, kahvelerin modası geçmiş gibi. Eski bir zamanda kalmak mı yoksa gelecekte ki ben ile bir savaş mı bilmiyorum..

Sorular, sorular...
25 yıl koca koca geçen mi yoksa sürekli üzerimize doğru daralan bir zaman yanılsaması mı. Belki de dünyada küçücük bir su birikintisi bile değil. 

Zamanın geçmediğini, geçen birşeyin bizler olduğunu anlamam da bayağı geç oldu. 

Beklemek ile geçti zaman . Bekleyemeseydim sanki hiç geçmeyecekmiş gibi. 

Farklılaştım, farklılaştık belki de. Ben ben olmaktan vazgeçtim yada vazgeçirildim. Bilmiyorum. Susunca herşeyi anlatabildiğimi düşündüğüm zamanlarda yaşıyorum. Her adımda birşeyler kaybeder haldeyim. Neredeyim ben. Her aramanın bir sonucu olduğunu sanırsınız. Her bulduğun sonuç doğru bile olsa tatmin etmez artık seni.

Aramanın bile kurtaramadığı bir cehennem sanki...

Tutunma !

Cuma, Kasım 20, 2015 Yazar: ters LALE... Yorum yok
Düşekalka yola devam etmeye çalışırken her seferinde tekrar tekrar düşmeye alıştık sanki. Hayat sürekli bir tutunmak birşeylere. Daha çocukken başlar insan tutunmaya anne kucağında. Belki bir zamanlar koşmak saklanmaktı en güzel düşler.  Düşler düş olmasaydı eğer..

Tuttuğun şeylerin elinde kaldığı zamana tutunamadığımız bu yılları yaşarken bir çabadır sürüp gidiyor. İnsan dışında herşeye tutunmanın serbest olduğu bir iklim.. Yıllara, zamana tutunduk tekrar tekrar. Dost muhabbetlerinde nefes alır gibi olduk. 

Biz kendimizden gittik..

Sen gittin

Biz gittik 

hep bir çaba..

Pazartesi, Ağustos 24, 2015 Yazar: ters LALE... Yorum yok
hep çağrılmadan gittim ben, vakitsiz ve ardı ardına. şaşırtmak adetim oldu. şaşkın bakışlar bazen daha fazla mutlu etti beni. dünyaya da gelmek bir sürprizmiş benim için . gelmem bir sürpriz bir şeyleri unutturmak adına gelmişim. gelirken tabiki gene kimse sormamış hayatlara girmiş bazen mutluluk bazen acı getirmişim. ben yapmışım bütün bunları :).

bütün çaba yalandan uzak basit bir yaşamaktı hep. o açıdan dünyada yaşamaya insanlara bir şey vermeye çalıştık hep oldu mu olmadı mı bilmiyorum ama hep aksilikler peşi sıra geldi ardımızdan. elimde bir şeyler yokken savaşlara girdim. kaybedeceğimi bildiğim dünyalar da sürprizler peşindeydim hep. kendime bile kefil olamayacağım günler geçirdim. şarj aletimi gene evde unuttum yapmam gerekenleri gene yapmadım. herkesin yapması gerekenleri yapmak saçma geldi hep. farklı şeyler denedim herkes mutluluğu yalanlarla süslerken saf halini yaşamak istedim. oldu mu olmadı. bile bile devam ettim buna. unutamayacağımı bildiğim şeyleri her gün her gün tekrar tekrar unutma çabasına girdim. çok yaratıcı olamadık belki.

hayatta yaratıcı olamadı ki..

kendinize iyi bakın cut !

Kendi Blogunu Yazmak

Cumartesi, Ağustos 01, 2015 Yazar: ters LALE... , Yorum yok

Eskiden beri herkesin kendini bir anlatma çabası vardır. Biraz dünyaya seslenme , heyo heyo buradayım ben diye biraz belli etme çabası. Eskilerdeki günlüklerin sanal aleme taşınmış birazda kamyonla ziyaretçi bırakılmış hali de denebilir.

bir pikaçu geçti , doğrularla yalanlarla...

Pazartesi, Temmuz 13, 2015 Yazar: ters LALE... , , Yorum yok


Bir insan ya gitmek ister ya da kalmak...
Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde bin bir zevk içinde hayatla sevişir...
Kalanlarsa vasat hayatlarını, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir...
Hakan Günday - Zargana

Not : bu bir saçmalama yazısıdır. Ciddiye almayın. 

Açıklaması olmayan ayrılıkların başlangıçları vardı zamanımın kollarımda. Sanki hep yaşamam gereken bir kadermişçesine. Sanki her güzel günden sonra birer kötü gün geçirmek zorundayız. Yada her güzel günün bir sonu var bunu farkeder olmuşum.. Hayatta mutlu eden herşeyin geçici olduğu herşeyin bir çıkar çubuguna asılı kaldığını hala anlamamakta ısrar eder vaziyetteyim. Bu hale nasıl geldim nasıl başardım açıkcası onu da bilmiyorumç Herşey geçer derken aslında herşeyi her sabah üzerinden onlarca kez geçip unutamamak neden ki?

kendi çeperini yırtma çabası ...

Çarşamba, Temmuz 08, 2015 Yazar: ters LALE... Yorum yok




iple çekmek

ölümü.

ipini çekmek

hayatın.

İnce ve iyi  bir insan olmak benim için çok önemliydi. Artık pek halim kalmadı, Bununla başa çıkmakta hayli güçlük çekiyorum. Bir ışığım varmışcasına ışığımı kaybetmiş gibiyim. Başa çıkılmaz bir gitme isteği oluştu. Kendi çeperi mi yırtıp gitmek.

Web'e sıfırdan giriş...

Cuma, Haziran 26, 2015 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok
Eskiden beridir küçük küçük script editlemeye modlamaya merak sarmış küçük şirketler ve işler için bunu adeta zevk ile yapıyordum. Zamanla büyük işler aldıkça tökezlemeye başladım. Yarım bilginin pek bir işe yaramayacağını anlamam biraz geç sürdü. Zevk olsun diye yaptığım işten ekmek kazanmaya başladığımı fark etmem de bununla beraber geç oldu..

Herşeye sıfırdan başlamaya karar verdim. Önce kendi blogumu kendim kodlamaya başlayıp sonra sıfırdan kendi emeğimle birşeyler ortaya çıkarmaya karar verdim. Html'den başlayıp, css java jquery ile devam edip php ile devam edeceğim. Öğrendiğim şeyleri de blogda küçük küçük yayınlamaya başlayacağım. Uzun süre nereden başlamam gerektiğini kestiremedim bayağı bir araştırma sonunda bugün bu adımı atıp başlıyorum ...

yeni bir başlangıç: bloga geri dönmek

Cumartesi, Mayıs 16, 2015 Yazar: ters LALE... Yorum yok
Uzun zamandır ne bloguma ne internetteki diğer sayfalarıma vakit ayıramadığımı farkettim. Blog yazmanın bende özel bir yeri vardır. Ben genelde unuturum herşeyi blogum bu alanda benim hafızam gibidir. Günü , dünü unutmamak için yazdığım , karaladığım parmak kıpırdattığım bir yer aslında. 1 yıldan beri bir şirkette bilgi işlem elemanı olarak devam eden bir işim var. Aslında bu işte kendimi geliştiremediğim de ortada. Aynı işleri değişik değişik şekilde yapıp gidiyoruz. Üzerine pek birşey koyamıyorum. Bu ara aşk hayatımda almış başını gitmiş ondan başka birşeye vakit ayırasım da yok nasıl beceririm bilmiyorum ama yazmaya devam edeceğim..

değişmek , değişim ve dünya !

Cuma, Mart 20, 2015 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok

Küçükken bulutlara çıkabileceğimi, bulutları yiyebileceğimi düşünürdüm. Biraz büyüyünce kirli dünyayı düzeltebileceğimi, önyargıları kırabileceğimi her insanın bir anlaşılma noktasından sonra herşeyi anlayabileceğini düşündüm. Dünyayı değiştirme çabasına düştükçe değişen düzenin, insanların içinde yalnız kaldığım zamanlar da oldu. Perişan olduk belki bu uğurda değiştirmek adına. Değişimi belki de yalnış noktada başlatmış olmalıydık. Önce kendimiz değişmeliydik, bu döngü içerisinde.

Değişemedik.
Değişmedik
Direndik.


Dünyayı değiştirmek için ne kaleşnikoflara, ne devrimlere ne ölümlere gerek vardı. Tek yapılması gereken çocuklara bir yaşam sunmaktı. Onların köpekleri taşlamadığı, birbirlerini üzmedikleri sevginin değerli olduğu bir dünya bırakmak..

Evet sevgi.

Kazananın sevgi olduğu bir dünya..

Evet değiştirebilirdik her insan birer dünyaydı , birer alem  onuda beceremedik. Dünya değişeceği kadar değişmiş batacağı kadar pisliğe batmamış olsaydı değiştirebilirdik belki.

Bu kirli dünya da kirlenmemek için çabadır benim için değişememek.

Değişmemek.

Doğrularınızın arkasına saklanın değişmeyin. Kendinizi koruyun..


Kendinize cici davranın Cut !



keşkeler ve sayıklamalar..

Çarşamba, Aralık 31, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok





Sana kızgın değilim, mutsuz olmanı asla istemem bilirsin. Geçen gece  "sus dedim . düşünme arana koca bir hayat girmiş o kadını ." diye yazdım kendi kendime . Sonra da ekledim; "tanrı sana şarkılar söylemez. derdini bir tek o bilir de diğerleri anlamaz, dinlemez." fakat sonra tanrı'nın gönderdiği şarkılar geldi yine kulağıma. Tanrı mı gönderiyordu ki. Arayış her şarkıda bir noktada görünen kaybolmayan sen. Sana neler söylemek istiyorum bir bilsen. anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki, kelimeler, cümleler anlamını yitiriyor.

bir hayattan bir hayale ..

Perşembe, Aralık 18, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Denizin İçinde, Denizim içimde.. Bome


Geçmişin acısı hiç geçmeyecekmiş gibi. Aktivitelerden yorgun düşüp kendimde olmadığım günde , deli gibi çalışıp kafayı resetleme çabalarımdan sonrada n e yaparsam yapayım, ne kadar kendimi avutursam avutayım çıktığım nokta aynı hep. Küçük bir sevginin koca çınar gibi bana battığı, ve bu batığın gittikçe kötüleşen yaşamımda acıları hatırlattığı gerçeği.

Hayat ile hayalin arasındaki farkın bir harften çok daha fazla olduğunu bu yaşamda öğrenmem genç yaşlarıma denk gelmiş olmalı. Zamanında size sarfettiği kelimeleri sizden sonra 3-5 insana daha sarfetmesini gördüğünüzde wow kalıyorsunuz ilk zamanlar . Lan nasıl yazabilir hani sadece bendim filan diye geçiştirirsiniz içinizde. Ama özgürün dediği gibidir yaşam. Hiçbirşey unutulmaz. Ne yapılan ne ona yaptıklarınız.

hayat bir kartel gibi aldıkça daha çok ister senden.

Pazartesi, Kasım 10, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok
İnsan yaşamı boyunca çevresindeki ,  yakınındaki insanlara bir şeyler verdikçe daha da hafiflemeli idi yükü . Bu böyle olmalıydı. Böyle umuyorduk en azından. Ne kadar verirsen iki katını geri aldığın bir hayatta yaşadığının farkındalığına çok sonradan varmadan önce.

Nedense yaşamım boyunca hep unutmak istediklerimi unutamayıp sürekli bir loop'a* düşme hali var bende. İlk zamanlar tanıyan insanların ne kadar neşeli olduğumu düşünürken tanıdıktan sonra bir çeşit depresyon yaşadığımı düşünenler var. Çok yakınımdakilerin ise deli lan bu dediklerini kulaklarımda hissediyorum. His derken belki bu hayatta güvendiğim nadir şeylerden biri . Yanılma payım çok düşük yada göt'üm kalkmış öyle sanıyorum. Yanıldığım şeyleri düşündükçe ikinci şeyin olma ihtimali daha yüksek geldi .

Uyumak ihanet gibi.


Çok zaman geçmedi evet koskoca 3 gün geçti Soma'daki madenci katliamından. Evet yalnış kullanmıyorum katliam. Yüzlerce işçinin toprak altında zehirlenmesi, belki bazılarının yanması, bir daha çıkamayacak olmaları. Bu durumda bile insanların umursamaz tavırları, kahkahaları, mutlu olabildikleri halleri var. Hangi dünyada yaşıyorlar onlar ? Biz mi yanlış evrendeyiz.

Olayı ilk öğrendiğim andan beri üzerimde bir çöküntü var. Düşünüyorum , düşünüyorum ne aklım ne vicdanım bir şekilde bu olaylara anlam veremiyorum. Salak salak gülüyorum bazen kendime o gülmeler bile biran ne yapıyorum lan ben demeden öteye gidemiyor. 

İnsanların internetten yaptığı yorumlar, dolmuşta , sokakta duyduklarım benim insan olmaktan utanır hale getirdiler. Gerçekten bu kadar ahlaki olarak çökkmüş bir toplumda olduğumuzu sanmıyordum , bunların gelir geçer olduğu kanısındaydım seçim öncesi. Ama aslında bunların birer gerçeklik olduğu  gerçeği ile duvara tosladım sanırım. Çok sabırlı değilim ama bu sefer çok fazla sabır gösterdim insanlara karşı. Ölümü bile meşru hale getirmeye çalışan kokuşmuş vicdanlara karşı. 

Çok düşündüm ilk gece, acaba o insanlara ne diyecekler ne diye ikna edecekler o insanları. Acılarını hafiflettmek için ne yapabilirler. Ki o acı gittikçe daha da kanayacak malesef aileler için. Hergün daha fazla hatırlayacaklar belki de. Yoklukları alışılmaz bir hal alacak. Anneleri, çocukları, eşleri, sevgilileri , hayalleri vardı orada cansız yatan bedenlerin. Neden diyorum hala? Çok basit neden... Bu katliam herşeyin sonucu, sonucu görerek bunlar yapılırken neden kimse müdahale etmedi. Etmek istemedi. Herşey paraydı onlar için de kim göz yumdu bütün bu olanlara. 

Ölen insanlar üzerinden siyaset yapmayın ha dediler. Kendileri siyaseti ölümden ötesine kadar taşımışlarken, rabiadan, suriyeden, somaliden dem vururken ta yanı başlarını somayı göremezler. İş kazası ya normaldir diye geçiştirmeye çalışırlar... He haklısınız biz de yedik. Fark ettiniz mi kimse ağlamadı bu sefer. Kendini bilmez eski bakanlardan birinin bir lafı vardı . Baba için en acı şey cocugunun gözaltısını en son onun duyması diyiveriyordu yerden bitme adam. Ya eşini, cocugunu, kardeşini, kuzenini, cesetlerini fotoğraflardan tek tek göstererek teşhis etmenin acısını sen anlayabilir misin ?

Öyle bir yere gidiyoruz ki umud sanki bizim kapılarımızdan uzakta hiç gelmeyecek gibi. 

Her gece 2-3 paket sigara ile sabahı anca çıkarabiliyorum. Beynim anlam veremiyor bu kargaşaya belki hayatta en çok sorduğum soruya ben de cevap bulamıyorum. Neden diyorum neden. Bunlar oldu tamam da hala bu yapılanlar neden? Bu iktidar hırsı neden? Bu insanlar nasıl mutlu olabiliyorlar yarın kalkıp nasıl gülebilecekler diyorum . Sonra vicdanları var mıydı ki diyor içimde ki ses. Uyuyamıyorum . Normalde de uyuyamazdım zaten. Ama şimdi uyursam ihanet etmiş gibi olurum diyorum. Uyumamaya çabalıyorum. Sonra bir sigara bir sigara. Burun kanamamı bile aldırış edemiyorum artık ölürsek ölelim kimin ne değeri var ki ? Değişmeyecekse yaşayınca bişeyler eğer değiştiremeyeceksek bizde ölelim .. Ölelim ki o madenciler boşuna ölmemiş olsun. Toplu kurtaralım evreni bu pisliklerden. Ya da topyekün bırakalım onlara buraları. 

Ben sevdiğimden canımdan ,  birgün faceye bişey yazmasa, izban kamera sistemine giremesem birgün göremesem onu, iyi olduğunu bi şekilde haber alamasam duvarları yumruklarım ta ki hareket edemeyecek hale gelene kadar. Ya orada ölen insanlar onların hayalleri , gelecekleri , umudları, aileleri . O düşleri ne olacak. Unutmayacağız demek ne çok isterdim. Sizi her nesile her sınıfta her sokakta anlatacağız demeyi. Bak şerefsiz sermaye yüzünden burada yüzlerce insan öldü binlerce aile acı içinde bırakıldı ve ondan sonra herkes cezasını çekti artık kimse ölmüyor demeyi. Buna ben inanmıyorum. İnanamıyorum. 

Sabaha çok bişey kalmadı. 

Çok şey değil istediğimiz. Bunlara inanabileceğimiz bir dünya örebilmeli. İnsan hayatının herşeyden öte değerli olduğunu anlatabilmeli. Anlayabilmeli. 

Çok Şey değil.

Değil. 


Kendinize iyi bakın . Cut. 

Wampirin gecesi

Salı, Nisan 29, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok
Evet evet vampir sayılırım artık. Ayda yılda 3-4 gece uyku uyuyabilmek bir onlara mahsus sanırım. Yada herkes uyurken ben enerjik bi şekilde ayakta olmam. Gündüz yatakta hareketsizce düşüncelere dalmak arada,3-4 sigara sonra kusmalar gene. Bazende hastaneye gidip şikayetlerini sıralayıp daha sonra güzelcecik serum ve bir soğukluk sonra vampirlik gene biter.

Bu aralar şiir yazmaya tekrardan başladım. Neden bilmiyorum. Bir dizeyle içimdeki yükü hafifletebileceğimi sandığımdan olmalı.

Dip noktasında.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok


Son zamanlarda yazdığım mektupları toplayıp kitaplaştırmayı düşündüm gene. 

Ne çok şey yazmışım sana. Bize... 
Şimdi sanki gitmek ile kalmak arasında bir noktada; arafta kalmış haldeyim. Hayallerde mi yaşıyorum gerçeklerde mi anlamak benim için çok zor bir noktada şuan. Hayatta tutunmak isterken tutunacak dalının olmadığını anlamak gibi belki. Belki işte.. 

eğer o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiç bir zaman duyulmasaydı eğer. daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer. gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. sen gittikten sonra yalnız kalacağım. yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! 
Can yücel. abimizin Can babamızın şiiri. Düzyazıdan pek bir farkı da yok farkettiyseniz okuyabildiyseniz tabi. Bazen ben konuşmasam çatlarım modunda yaşıyorum. Aslında çok fazla susuyorum, yazdığım  bunca şeyden sonra sustuğumun birer kanıtı olmalı bu. Geçmişten günümüze sakladığım çok fazla anım var sanırım. Geçmişteki şeyler geçmişte olduğu için mi bugüne gelemedikleri için mi önemli. Ne diyorum ben gene. Bu ara ölümü o kadar çok düşünür oldum ki. Çıkmaz sokaklarda sek sek oynar gibi, koşarcasına geçerken duvarlar duvarlar, gelirken üzerime kaçacak yer, dinlenecek bir yer bulamıyorum. Uykular kabuslar herşey gittikçe çirkinleşiyor. Ne yapmalı. Bilmiyorum...

Bazen su muyum buz muyum diye düşünüyorum. Su gibi akıp gidebilir miyim? Gidebilsem konuşur muydum. Buz gibiyim sanki kırıldım toparlanamıyorum. Kendimde değilim, gelemedim. 2 yılı geçti eskiden daha güzel günleri sayarken şimdi ne zaman kurtulurum diye düşünüyorum. Çıkabiliyor muyum? Hayır gene hiç işin içinden çıkamıyorum. 

Kendimle fazla kavga eder haldeyim. Tartışmaların sonuçları genelde fazala uzun ve nötr. Doğru yolu bulamamış . Dibe çöktük mü iyice acaba. "İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.” demiş Webster abimiz. Doğru mudur ki? 

Ne önemi var sen yokken. 

Hadi kendinize iyi bakın cut!




İnce bir nokta : dayanma noktası

Çarşamba, Nisan 23, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok

Herşeyin bir dayanma bir kırılma anı olur diyorlar. Bazen ansızın , bazen hemencecik olabilir diye de ekliyorlar. Dönüşü olmayan yollara girilen, kararların keskinlikten öteye gittiği bir yol. Artık ondan sonrasının ne kadar önemi vardır tartışılır. Ne kadar iyi olmaya çalışsanız da boktan yere geldiğinizi anladığınızda yaptığınız hiçbirşeyin attığınız hiçbir adımın yeri yok. O saatten sonra değiştiremediğiniz dünyanıza hapsoluyorsunuz. Yavaş yavaş ölüyorsunuz ama yok ya ölüm böyle zor olmamalı. Ölmüyorsunuz her an o acıyı daha da yaşıyarak nefes alıp verebiliyorsunuz. Korkuyorsunuz. Ölmemekten korkuyorsunuz . Ölümü bazen kurtuluş görüp ölemiyorsunuz. 

Beynim bir kargaşa içerisinde , düşünceler birbirlerini gömüyorlar. Kalbim gene dinlemiyor, keza mantık galip gelemedi bende gene. Yada mantıklı olan buydu. Kendi doğrularım herşeyden üstündü, acı da verse devam etmeliydi. 

anlatıp bitiremediğim..

Cuma, Nisan 11, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

 O kadar yazmışım ki ona; asıl susmak budur bence...

Susmanın benim için pek mümkün bir eylem olmadığını farkediyorum..Hele ki son zamanlar da bi farklılaşma, kendimde bir farkındalık gibi herşeyi tek tek görüp kendimi not alıyorum , neyi neden yaptığımı anlamak istiyorum gibi. İşin içinden gene pek çıktığım söylenemez. Bazılarına göre depresyondayım, bazılarına göre çok içten biriyim, bazılarına göre kör kütük aşığım, bazılarına göre bu bi saplantı. Doktoruma göre ben sürrealistim (ha kesin moral vermek için öyle dedi ). Hayatta kadere de bir nebze yer vermemi söyleyende benim büyük doktorlarım herşeyin bir nedeni olması gerekmiyormuş. Ama herşeyin bir nedeni var ve bu nedenler bazen içimi yemekten beni ben olmaktan almaktan da öteye gidebiliyorlar.

Her zanamkinden fazla....

Pazar, Ocak 19, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok
Bugün belki seni her zamankinden çok özledim. her an her saniye ... ben yine aynı benim biliyor musun ne kadar imaj değiştirmeye bişiylerle ugrasmaya calısırsam calısayım yok ya ben hep aynı ben olarak kalıyorum. seni her özlediğimde telefonun diğer ucundaki o özel sesin yok ...

Az kaldı bebegim bir kaç gn sonra gorusecegiz seni çok özledim diyen o sesin yok...

Her zamankinden daha yalnızlaştım , daha çok özledim belki bu yüzden.Özlüyorum seni belki yeterince üzülmüyorumdur , üzülmeke için zorlamak da olabilir bu. Canom sen gittikten sonra öyle kocaman bir boşluk kaldı ki geriye hüzünle doldurmaya çalıştım onu. Farklı yönlerde olmamalıydık ki varsayalım ki gittik buluşmalıydık birgün aynı noktada sen ve ben. Yollar seninle bitmeliydi biz kalmalıydık sonunda orada.

Bana canın yanmaz birgün geçer dediler. Ben hala gittiğini bile bilmiyorum sanki , bilmiyormuş gibi yapıyorum. Kalabalıklar arasında seni ararken gözlerim insanlarda sana benzeyen , sende gördüğüm herşeyi ayrıştırma yoluna gitti biliyor musun ? Herşeye o kadar çok dikkat eder oldum ki çıkamadım içinden. Kafamı kaldıramadığım anlar oldu. Gözlerim doldu sadece , doldu. Gerisi gelmedi .Gelemedi artık.