Olmayan Rüzgarda Uçurtmasını kaybeden adam !

yoksan sen.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Sen yoksan
herşey ters gider
belki yağmur yağar gibi yapar gene
içimde ki hasret vurur ha vurur
o sızı akışkan hale gelir.
sümbüller ve güller küser bana
solar, türküler acı acı şeyler söylerler.

Sen yoksan
içimdeki sızı
yanar da yanar.

Sen yoksan
bende olamam o gün.
dayanamam ben hasretine
bekleyemem
içimdeki bu ateş
harlanıp da durur.
Daha da bekleyemem

sen yoksan
ben de...

26.04.2014 / denizli

Dip noktasında.

Cumartesi, Nisan 26, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok


Son zamanlarda yazdığım mektupları toplayıp kitaplaştırmayı düşündüm gene. 

Ne çok şey yazmışım sana. Bize... 
Şimdi sanki gitmek ile kalmak arasında bir noktada; arafta kalmış haldeyim. Hayallerde mi yaşıyorum gerçeklerde mi anlamak benim için çok zor bir noktada şuan. Hayatta tutunmak isterken tutunacak dalının olmadığını anlamak gibi belki. Belki işte.. 

eğer o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiç bir zaman duyulmasaydı eğer. daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer. gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. sen gittikten sonra yalnız kalacağım. yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... evet sevgili, kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! 
Can yücel. abimizin Can babamızın şiiri. Düzyazıdan pek bir farkı da yok farkettiyseniz okuyabildiyseniz tabi. Bazen ben konuşmasam çatlarım modunda yaşıyorum. Aslında çok fazla susuyorum, yazdığım  bunca şeyden sonra sustuğumun birer kanıtı olmalı bu. Geçmişten günümüze sakladığım çok fazla anım var sanırım. Geçmişteki şeyler geçmişte olduğu için mi bugüne gelemedikleri için mi önemli. Ne diyorum ben gene. Bu ara ölümü o kadar çok düşünür oldum ki. Çıkmaz sokaklarda sek sek oynar gibi, koşarcasına geçerken duvarlar duvarlar, gelirken üzerime kaçacak yer, dinlenecek bir yer bulamıyorum. Uykular kabuslar herşey gittikçe çirkinleşiyor. Ne yapmalı. Bilmiyorum...

Bazen su muyum buz muyum diye düşünüyorum. Su gibi akıp gidebilir miyim? Gidebilsem konuşur muydum. Buz gibiyim sanki kırıldım toparlanamıyorum. Kendimde değilim, gelemedim. 2 yılı geçti eskiden daha güzel günleri sayarken şimdi ne zaman kurtulurum diye düşünüyorum. Çıkabiliyor muyum? Hayır gene hiç işin içinden çıkamıyorum. 

Kendimle fazla kavga eder haldeyim. Tartışmaların sonuçları genelde fazala uzun ve nötr. Doğru yolu bulamamış . Dibe çöktük mü iyice acaba. "İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.” demiş Webster abimiz. Doğru mudur ki? 

Ne önemi var sen yokken. 

Hadi kendinize iyi bakın cut!




aynanın tek yüzü...

Perşembe, Nisan 24, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok

Umud dolu yaşamım
teslim oluyor geceye...

geceleri dalgalar kıyıya vururmuşçasına
vuruyor yüreğime.

öyle bi sevda ki bizimkisi
hem en uzak hem en içten
en yakın...

aynalarda tek başımayım
suretin içimde

her bakışta seni görmek istercesine
inatla didik didik arıyorum seni

ayna kırılsa sen çıksan oradan
sonra sonra gitmesen
gitmesek..

bu masum odada
kadınımla kalsam sadece sarılsam
sonrası mı..

senden sonrası yok.


Perşembe, Nisan 24, 2014 Yazar: ters LALE... Yorum yok
Umud dolu yaşamım
teslim oluyor geceye...

İnce bir nokta : dayanma noktası

Çarşamba, Nisan 23, 2014 Yazar: ters LALE... , , , Yorum yok

Herşeyin bir dayanma bir kırılma anı olur diyorlar. Bazen ansızın , bazen hemencecik olabilir diye de ekliyorlar. Dönüşü olmayan yollara girilen, kararların keskinlikten öteye gittiği bir yol. Artık ondan sonrasının ne kadar önemi vardır tartışılır. Ne kadar iyi olmaya çalışsanız da boktan yere geldiğinizi anladığınızda yaptığınız hiçbirşeyin attığınız hiçbir adımın yeri yok. O saatten sonra değiştiremediğiniz dünyanıza hapsoluyorsunuz. Yavaş yavaş ölüyorsunuz ama yok ya ölüm böyle zor olmamalı. Ölmüyorsunuz her an o acıyı daha da yaşıyarak nefes alıp verebiliyorsunuz. Korkuyorsunuz. Ölmemekten korkuyorsunuz . Ölümü bazen kurtuluş görüp ölemiyorsunuz. 

Beynim bir kargaşa içerisinde , düşünceler birbirlerini gömüyorlar. Kalbim gene dinlemiyor, keza mantık galip gelemedi bende gene. Yada mantıklı olan buydu. Kendi doğrularım herşeyden üstündü, acı da verse devam etmeliydi. 

Bir Pazarlama Faciası olarak : Zopo Tr

Şimdi Zopo nedir diyeceksiniz eğer telefon ve mobil dünya ile fazla alakanız yoksa. Zopo çinin önde gelen telefon üreticilerinden biri. Uygun fiyata iyi mtk işlemcili telefonlar üretiyor ki , malzeme kalitesi olarak Çin ürünleri içinde en iyi bir iki firmadan biridir.

Zoponun bu ara önemli olmasının bir nedeni ise Zopo markasının türkiyeye bir disbirütör aracılığıyla giriyor olması ve bu telefonların tam bir Fiyat/ Performanas ürünü olarak görülmesi. Tıpkı General mobile gibi.  Dg Tech olarak bilinen bir firma Zopo ile anlaşarak türkiye bayisi olmuş durumda. Zopo bunu facebook sayfasından da doğruladı. Şimdi gelelim asıl meseleye bu telefon türkiyeye gelecek ama bu yapılan pazarlama ve hatalar nedeniyle firmaya iyi yansımayacak. Kendimce firmanın yaptığı hata ve davranışları bir sıralama gereği duydum.